müzisyenler için albüm yapmak bir kutlama mı? yoksa külfet mi?

müzisyenler için albüm yapmak bir kutlama mı? yoksa külfet mi?


değişen dinleme alışkanlıklarına karşı müzisyenlerin var olma çabası


Dünya üzerindeki popüler müzikler ve popüler kültür isimlerinden bir liste yapmaya kalksak yazacağımız ilk birkaç isim Taylor Swift, Beyoncé, Dua Lipa ve Lana Del Rey olur sonrasında da devamını getiririz. 2024’e bakacak olursak bu üç önemli popüler kültür ikonunun üçü de bu seneye birer albüm hediye edecek. Hatta onlardan ilki Beyoncé, albümünü birkaç saat önce yayınladı. Dikkat süresinin gün geçtikçe yok olma noktasına geldiğimiz şu günlerde, albüm kavramının sürdürülebilirliği de akıllara takılmakta. Tiktok’ta paylaşılan bir içerikte genç bir dinleyici, The Weeknd’in “Dawn FM” albümünü ilk kez baştan sona dinlerken ‘How Do I Make You Love Me’nin ritminin sıradaki şarkı olan ‘Take My Breath’in introsunda kullanıldığını duyunca büyük şok yaşamıştı. Bu, doğduğumuz yıldan ilgi alanlarımızın oluştuğu yıllardaki üretim alışkanlıklarına kadar çok farklı dinamiklerle ele alınabilecek bir konu. Ancak çok yaygın olan bu geçiş numarasını ilk kez duyunca yaşadığı şoku görmek de garip hissettirmedi dersek yalan söylemiş oluruz. Özellikle yeni kuşak müzikseverlerde daha sık karşılaşılan bu duruma rağmen büyük sanatçılar niye albüm yapıyor? Ya da albüm yapmaları, dinleyicilerinin alışkanlıklarına etki ediyor mu? Bir diğer soru da kendi yağında kavrulmaya çalışanlar ve bağımsız müzisyenler için. Onlar için albüm yapmak bir gurur kaynağı, kutlama mı yoksa verdikleri emeğin karşılığını alamadıkları bir külfet mi?

Dünyadaki hemen her müzik insanı, albüm yapmanın karlı bir iş olmadığını; fiziksel kopya kavramının son yıllarda geri dönse de yine de çok esamesinin okunmadığını söyler. Ancak albüm demek, turne demek. Turne demek gelir elde etmek demek. Resmi ürünleri satmak demek. Grubun, ekibinin ve çok daha fazla insanın cebinin rahatlaması demek. Hele ki büyük bir isimseniz albümün çıkmasına dahi gerek kalmadan dünyanın dört bir köşesinde biletleri tükenen konserler açıklayıp ürünlerinizi satmaya başarabilirsiniz. Ek olarak turnelerin uzun sürelere yayılmasını sağlayarak bu sonsuz kazanç döngüsünün içinde yer alırsınız. Elbette psikolojiniz buna hazırsa. O sebeple Taylor Swift, Beyonce, Lana Del Rey, Dua Lipa ya da benzer kalibrede bir isimseniz albüm yapmak prestij de getireceğinden kazanç sadece banka hesabınızdaki rakamın sıfırlarının artmasını sağlamıyor.

Peki, dinleyicilerinin alışkanlıklarına bir etkisi var mı bu yaklaşımlarının? Kesin cevabı olmayan bir soru rakamlara bakacak olursak. Çünkü ilk başta, grubun aylık dinleyici sayısı bandında bir dinlenmeye ulaşıyor albümler. Ancak albümün çıktığı 1, en fazla 2 aylık süreye denk düşüyor bu durum. Dinleyicilerin yaş aralığına göre değişmekle birlikte albüm çıkmadan önce tekli olarak seçilen şarkıların dinlenmesi, kalan şarkıların toplamından daha fazla oluyor. Bu da tabii ki tartışmaya açık bir düşünce olarak, albüm yapmanın dinleyici için çok da bir anlamı olmadığı fikrini ortaya çıkarıyor. Tiktok ve Reels’ların bunca patladığı sosyal medya dinamiklerinde eski şarkıların öne çıkması durumu da farklı bir konu başlığı. Jeff Buckley, Kate Bush gibi isimleri buna örnek verebiliriz. Ancak yine de ufak da olsa albüm dinlemenin ne olduğuna dair fikri oluşan kitlenin, ilerleyen yıllarda ve yaşlarda şarkı bazlı değil albüm bazlı dinlemeye geçme ihtimaline de sahip. Ancak o güne kadar müzisyenler ne yapacak? Bugüne kadar bir yere gelmiş ve amiyane tabirle ‘dünyalığını yapmışların’ değil, kariyerini inşa etmeye çalışan bağımsız müzisyenlerin durumunu da görmek lazım. Çünkü albüm yapmak eski zamanlardaki röportajları izlediğimizde bir kutlama aracıyken şu an, zarar edilen külfetli bir prestij hamlesi…

Müzik sektörü büyüse de bunun ana paydaşı olan müzisyenler arasındaki pastadaki adalette büyük bir sorun var. Daha üzücü olan kısımsa bu adaletsizliğin içindeki adaletsizlik. ABD ve Kanada gibi ülkeleri saymadan, İngiltere, Almanya, Belçika ya da herhangi bir kuzey ülkesindeki bağımsız müzik üreten bir müzisyenle Türkiye ya da bu coğrafyadaki bir meslektaşıyla arasında da azımsanmayacak farklar var. Türkçe alternatif sahnenin en yetenekli, müzik paleti geniş ve yaratıcı isimlerinden Brek, birkaç ay önce albüm konusuyla ilgili haklı bir serzenişte bulunup “Artık albüm yok” demiş ve açıklamasına şöyle devam etmişti; “Müziği bırakmıyorum, sadece single yayımlayacağım artık. Albüm seven dinleyicilerime özürlerimi sunuyorum. Albüm yaptığımda harcadığım emek bölü bana geri dönüşü eşittir üzülen surat”

Ya da yerli sahnenin önemli kadın temsilcilerinden Deniz Tekin’in karşılaştığı tavırlar ve müziğin asıl kısmına, müziğe odaklanmasına engel olan süreç üzerine müziği bırakması bağımsız sanatçılar için albüm yapmanın zorluğunun göstergesi. Ki bunu “albüm yapmanın zorluğu” gibi basitleştiren bir kalıp kullanmak yaşanan durumu tanımlamaya yetmez. Ancak dört bir yandan gelen süreç değil sonuç odaklılık, müzik gibi hikaye anlatımına en açık sanat dallarından birinin özgünlüğünü sağlayan sac ayaklarından birini elimizden alacak gibi… Albüm dinlemeden de müzik dinlenebilir elbette. Çalma listeleri bunun en net göstergesi. Ancak iyi bir kitap okumakla, o kitabın içinden iyi bir paragrafa denk gelmek, gerçekten bizi kitabı okumuş yapar mı? Ya da artık kitap okumanın, hikayelerin içine girmenin zamanı geçti ve o paragrafları okumak yeterli mi? Müzik tarafından düşünecek olursak, albümler üzerinden umarız geçmemiştir ve müzisyenler de emeklerinin karşılığını hem dinleyici hem de ekonomik olarak daha adil şekilde alır…