BORDEAUX’DA UCUZA ŞARAP İÇİLİP SALLANILACAK 5 YER

BORDEAUX’DA UCUZA ŞARAP İÇİLİP SALLANILACAK 5 YER


Evi Bile Zor Bulurum


Fransa’nın güney batı bölgesinde, okyanus kenarı, Ege’nin incisi İzmir’in tahtını sallamak ne kelime, yaka paça ağzını burnunu kıracak, güzel ve gotik mimarili bir şehir Bordeaux.

 

 

Tabii ki Bordeaux hakkında bilmeniz gereken ilk şey dünyanın en büyük şarap bağlarına sahip şehirlerinden biri olması. Yani “Almanlar kahvaltıda bira içiyormuş” efsanesi burada şarap için geçerli. Zaten “Çay kahve pahalı lan, şarap içeriz daha iyi” diyenler, okumaya devam edebilir.

 

Bu şarapçı kokan şehrimiz her sene felaket Erasmus öğrencisi ağırlıyor. Bu ne demek? Yeme-içme ve eğlence sektörüne ölücü ucuzluğunda hizmet en büyük şart demek. Tabii ki Erasmus değişim programıyla giden öğrenciler Fransız yemek kültürüyle kavrulmuş küçük gurmeler haline gelmiyorlar. Onun yerin nerede leş bar var, onlar bilir. Tramvayın, gece otobüsünün saati hep bunların ezberinde. Hangi barın nesi meşhur, saatlerce anlatmazlar, yerinde gösterirler. İşte onlardan derlediğimiz, yolunuz bir gün Bordeaux’ya düşerse, evin yolunu zor bulduran ucuzcu mekanlar listemiz:

 

1. AU CHAT QUI PECHE

 

 

Evet, doğru telaffuz edemediniz, tahmin ettik. “Okunuşu “O-şa-ki-peş” olan bardan hayır mı gelir?” dediğinizi de duyar gibiyiz. Hayır, gelmiyor zaten, buradan eve dönüyorum diye çıkan nice insandan bir daha haber alamadık. Sadece Bordeaux şaraplarıyla değil, ağız sulandıran aromatik biralarıyla da ‘cila’nın ne demek olduğunu hepimize öğretiyor.

Putting the C back in Cila.

 

2. THE COCK AND BULL

 

 

Bu bar o kadar dar ama o kadar dar ki, zaten hep dışarıda duruluyor. İçeriyi en son kim ne zaman görmüş hararetle tartışılıyor. Belki bara giren herkesin kafasını sevmekle takıntılı rahatsız karakter Bob görmüştür ama emin de değiliz. 2,5 – 3 Euro’ya ayıla bayıla içeceğiniz şaraplar ve daha niceleri bu sevimli İngiliz barının klasikleri. 5 Euro’dan fazlaya bir şey içeni duymadık, duydum diyen çarpılır.

5 Euro’ya araba alınır lan.

 

3. SIMPLY 

 

 

“Bu Simply ne ola ki?” diyenler, Simply bildiğiniz market, bakkal, büfe, hipermarket, tekel gibi değil gibi bir yer. İlk adım atıldığında; korkunç asık suratlı, cinsel soğukluk kokan Fransız çalışanlarıyla dikkat çekiyor. Lakin, her öğrencinin kalbinde tahtını kurmuş bahtını kuramamış bu market, ucuza şarabın ve binlerce çeşit alkolün satıldığı bir alkolik cenneti. Hepsini bir bebek hassasiyetiyle kucağınızda taşıdığınız en güzel pembe şaraplar, bağından ipini yeni koparmış kırmızılar ve ayarındaki tatta aromasıyla iki kadehte yerle bir eden Moelleux, Simply’i zafere taşıyor. 

 

4. THE HOUSES OF PARLIAMENT

 

 

Sempatiklikten ölecek çalışanlarıyla, gece çıkışlarının mutlak uğrak noktası The Houses of Parliament, bünyesinde barındırdığı sudan ucuz şaraplar ve damak tadının ve sinir sisteminin sınırlarını zorlayan kokteyl shotlarıyla meşhur. Öyle ki “Ding-Dong Witch is Dead” isimli shot’ı keşfeden efsane sarışın abla, kokteyli keşfettikten sonra kör olmuş. Şaka şaka, kör olmaış. Ne zaman bu içkiyi sipariş etseniz, bu sarı abla çığlık atıp kendine de bir tane hazırlıyor, sizinle beraber şerefe kaldırıyor, sonra sabahlar olmasın… Şimdiye kadar hangi midye dolmacının sattığı midyelerden gaza gelip sizinle beraber yuvarladığını gördünüz? Biz görmedik, gören de yalancıdır. 

 

5. LEŞ ERASMUS EVLERİ

 

 

“Bu dünya üzerinde Rus Salatası kokan öğrenci / bekar evinden daha leş bir yer var mı?” sorusu yüzünden gözünüze uyku girmiyorsa, henüz Erasmus öğrencilerinin beraber yaşadığı yurtlara gitmemişsiniz demektir. Dokunulmazlığı olan milletvekilleri gibi “Ne olacak ya? Erasmus’tayız” diyen, başka da bir şey demeyen bu gençler, en son doktora göründüklerinde; “Vücuda alkol girmezse ölür” hastalığına tutulmuş olduklarını öğrenirler ve olaylar gelişir… Evlerinde seviyenin bulunmadığı partilerin eksik olmadığı bu çocukların motto’su; “Herkes gelirken bir şey getirsin, eliniz boş götünüz yaş gelmeyin” olduğundan, kapıyorsunuz 3 Euro’luk şarabı, kapıyorsunuz karton kutuda şarabı, kapıyorsunuz damacanada şarabı oluyorsunuz zurna. İlk yarım saat “Ne biçim yere geldim lan ben?” diye bir panik olabilirsiniz, olmayın. Elinizi korkak alıştırmadığınız sürece sorun yok, ortam birazdan roketatar olur zaten..

 

Kaliteyi uzaklarda arayın.