sinema zanaatkarı miyazaki ustadan devrimsel veda

sinema zanaatkarı miyazaki ustadan devrimsel veda


giderayak film sektörüne ders verdi


Animelerle arası uzun metraj sanat filmi Hayao Miyazaki işlerinden ibaret olan oldschool animasyon severlere müjde. Miyazaki ustanın son filmi The Boy and the Heron (Kimitachi wa Do Ikiru ka), gerçekten de son filmi olarak Japonya’da vizyona girdi. Filmin globalde ne zaman vizyona geleceği de meçhul. Princess Mononoke, Spirited Away ve Howl’s Moving Castle isimleri tanıdık geliyorsa, bu filmler Miyazaki’nin zanaatkar ellerinden çıkmıştı. Sinefil dünyasındaki yerinden öte Miyazaki, Japonya için milli gurur meselesi. Saydığımız üç uzun metraj, Japonya’nın en çok hasılat yapan 10 filmi arasında yer alıyor. Miyazaki, Japonya’da ve dünya çapında film yapımcılarına nesiller boyu ilham veren bir figür. Bahsedeceğimiz film The Boy and the Heron’un Miyazaki’nin hayatında yaptığı son filmi olma ihtimali maalesef güçlü. Filmin yapımının yedi yıl sürmesi ve yönetmenin yaşı (82) dikkate alındığında, bu film onun son uzun metraj filmi. Bizim için veda öpücüğü. 

Studio Ghibli, Hayao Miyazaki‘nin son filminin vizyona girmesinden önce hiçbir fragman ve promosyon materyali yayınlamayacağını söyledi. Gerçekten de yayınlamadılar. Vizyona girdikten sonra olumlu eleştiri yağan filmin medyada bu kadar az yer bulması PR sürecini sorgulattı. Stüdyo, film hakkında sadece tek bir poster yayınladı. Posterde ise yakın plan alınmış kuş-insan arası bir karakter çizimi yer alıyor. Bu stratejinin arkasında duran isim posterin çizeri, Miyazaki’nin sağ kolu yapımcı Toshio Suzuki. Hayranlarından hiçbir ön yargı olmaksızın filmi izlemeye gitmelerini istiyor. Bu stratejinin içten içe, sinemaseverlerin son zamanlarda arzuladığı şey olduğunu düşünüyor. 

Filmin son Miyazaki işi olması belli bir kitlenin gelmesini garanti altına alıyor. The Boy and the Heron bu zamana kadar yapılmış Ghibli animasyonlarını kendiliğinden PR hamlesi olarak görüyor. Stüdyoya göre, Miyazaki’nin 7 sene boyunca çizdiği son filminin kendini ispatlamasına gerek yok. Studio Ghibli, filmlerinin reklamı konusunda her zaman çekimser davrandı. Eserlerinin insanlara aşırı maruz kalması sonucu kendi sihrini kaybedeceğine inandıklarından, yıllarca lisanslanabilecek ve karakterleri üzerinden yapılabilecek ticari ürün miktarını kısıtladı. 

Toshio Suzuki, verdiği bir röportajda Barbie gibi bütçesinin önemli kısmını pazarlamasına ayıran filmlere de dokundurdu:

“Bir Amerikan filmi var, bu yaz The Boy and the Heron ile aşağı yukarı aynı zamanlarda çıkıyor, üç fragman yaptılar ve birer birer yayınladılar. Üçünü de izlerseniz, o filmde olacak her şeyi bilirsiniz. Tüm fragmanları izledikten sonra filme gerçekten gitmek istemeyen insanlar olmalı. Bu yüzden bunun tam tersini yapmak istedim. Yani hiç fragman ya da TV reklamı yok… Gazete reklamı da yok. Derinlerde, sinemaseverlerin son zamanlarda arzuladığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum.”

Sosyal medyada telif yasaları gereği sadece fragman sahneleri paylaşılabiliyor. Bu durum da film hesaplarını fragman cennetine çeviriyor. Zaten herkesin beklediği bir filmden fragman düştüğünde, internet kırılıyor ve hep beraber bile isteye spoiler yemeye başlıyoruz. İnsanlar yayınlanan fragman üzerine konuşup duruyor ve fragman izlememek bile fear of missing out yaratıyor. Zaten gideceğin filmin fragmanını izlemenin sadece dezavantajı var. 2 saatlik bir filmin fragmanı, filmin %1,6’sını oluşturuyor. Tüm fragmanları ve TV spotlarını izlediğiniz zaman muhtemelen %2’sini izlemiş olursunuz. O ufak kısım da muhtemelen filmdeki en heyecan verici sahnelerden oluşmaktadır. Bu gibi sebeplerden dolayı gitmeyi düşünmediğimiz filmin fragmanını izlemek daha mantıklı. 

Film hakkında ne biliyoruz?

The Boy and the Heron, adını Genzaburo Yoshino’nun 1937 tarihli romanından alıyor, ancak hikayesi Miyazaki tarafından kaleme alınan tamamen orijinal bir hikaye. Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’da geçiyor ve annesi bir yangında ölen Mahito adında genç bir çocuğun etrafında dönüyor. Film, Miyazaki’nin imza takıntıları, tuhaflıkları ve tematik kaygılarıyla dolu. Tematik olarak, Kiki’nin Teslimat Hizmeti ve Ruhların Kaçışı gibi filmlerde olduğu gibi, The Boy and the Heron, bir çocuğun bencilliğini yenmesi ve başkaları için yaşamayı öğrendiği bir coming of age hikayesi.