a24 hollywood’u nasıl ele geçirdi?

a24 hollywood’u nasıl ele geçirdi?


başından sonuna, hikayenin aslı


En iyi filmleri düşündüğünüzde akla ilk olarak o filmlerin yönetmenleri gelir. Steven Spielberg, Alfred Hitchcock, Stanley Kubrick… Ya da aktörler gelir; Meryl Streep, Viola Davis ya da Morgan Freeman gibi. Fakat yakın zaman diliminde iyi film denince akla artık bir stüdyo geliyor. A24. Bunu nasıl başardılar? Hayatımıza birden dahil olan bu film stüdyosu bu karizmayı nasıl sağladı ve Hollywood’u nasıl ele geçirdi?

A24 filmleri kısa sürede 50 Oscar adaylığı kapıp bunların 16’sını kazandı. Halloween gibi özel günleri korku filmi temalarıyla sahiplendiler ya da özel A24 yazılı merch’leriyle dolabımıza girdiler. Belki de stüdyo adının bu kadar ön planda olması stratejilerinin bir parçasıdır. Öyle bir strateji ki minicik bir dağıtım stüdyosunu sadece 10 senede en büyük ve tuhaf filmlerin distribütörü yapsın. Açıklayalım. Şirketin temelde iki yaratıcılık prensibi var:

 

  • Yönetmenlere benzeri görülmemiş bir yaratıcı özgürlük vermek. Buna bütçelerinin en büyük kısmını harcarlar çünkü ekonomik olarak oldukça riskli bir şey.

 

  • Geleneksel pazarlamayı çöpe atıp daha ucuz, viral pazarlama biçimlerini kullanmak. Alışık olduğumuz pankart, tabela vs. kullanmıyorlar. Ağızdan ağıza yayılsın istiyorlar. İnternet onların asıl mecrası. Oyun alanı, uzman oldukları yer. 

 

Stüdyonun kuruluşuna dönelim. 2012’den sonraki birkaç yıl film yapmayıp sadece satın aldılar. Film şirketleri, filmlerle olan ilişkilerini temelde üç farklı çeşitlendirir. 

 

  • Prodüksiyon şirketleri: film yapar

 

  • Distribütör şirketleri: film alır ve sonlandırır, marketing yapar, sunar.

 

  • Exhibition şirketleri : sadece sunar ve yayınlar.

 

Disney, Paramount, WB, Universal, Sony gibi devasa şirketler üçünü de aynı anda yapar. Daha ufak şirketler ise bağımsız, festivalde adını duyuran filmleri satın alır, duyurur ve dağıtır. A24 da tam olarak bunu yaparak başladı. Bunu en son Talk to Me’de filmi Youtuber’lardan satın alarak yaptılar. Filmi sıfırdan yapmaktan kat be kat ucuza geldi. Adlarını duyurdular ve böylece yeni sinemacılar yaratmış oldular.

Spring Breakers ise ilk ünlü A24 filmiydi. A24 tarzını anlamamız için en iyi örneklerden biri bu filmin kendisi ve yayın sürecidir. Bu filmde Harmony Korine’in dikkat çeken ve farklı tarzına sahip sinematografisi vardı. Neon renkleri de vardı. Neon renkler A24 filmlerini birbirine zımbalayan ortak unsurlardan biridir. Filmde bariz bir şekilde gençler için catchy unsurlar kullanılıyordu: Selena Gomez, uyuşturucu içen çıplak gençler, havalı sekanslar ve dikkat çeken renkler. Genç izleyicinin dikkatini çekmek için her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibiydi. Üstüne üstlük meme olabilecek sekansları da vardı. İnternet sonrası devirde filmlerin yayılması kesitler üzerine olduğu için filmde çok iyi 20 saniyeler olması her zaman avantaj sağlar. Spring Breakers ise bu alanda geleceği görmüş gibiydi. 

Marketing için GIF’lere ve meme’lere abandılar. Sadece interneti kullandılar ve bunu 2012’de yaptılar. Spring Breakers, A24’un milat filmi oldu ve ilk haftasında yılın en büyük açılışlarından birini yaptı. Sonraki hafta sadece nefret topladı ama olsun. Taktik işe yaramıştı ve çalışıyordu. 

 

Ardından aynısını yapmaya devam ettiler ve A24 marka karizmasına özen gösterdiler. Stüdyonun belli bir ağız tadı vardı ve onu bozmamaya çalıştılar. Üç filmle Ari Aster’in, iki filmle Daniel’ların e üç filmle Robert Eggers’ın kariyer başlatmasına yardımcı oldular. Greta Gerwig, Jonah Hill ve Bo Burnham gibi isimlerin ilk yönetmenlik denemelerine alan açtılar. 

Viral Marketing alanında filmdeki bir karaktere fake Tinder hesabı bile açtılar, bunu Ex Machina için yapmışlardı. Belki hatırlarsınız, ülkemizde de haber olmuştu. Derken 2016’da ilk Oscar’larını kazandılar. Room ile Brie Larson En İyi Kadın Oyuncu seçildi. O dakikadan sonra endüstride saygı kazanmaya başladılar ve sinemanın godomanlarının dikkatini çektiler. 2017’de Moonlight ise kendi yaptıkları ilk film oldu. Yönetmen Barry Jenkins’e 8 sene sonraki yeni filmi için sonsuz yaratıcı izin verdiler ve desteklediler. Barry Jenkins ise renginden tutun hikayesine kadar tam bir A24 filmi yaptı. Film akademide büyük ses getirdi.

 

Televizyonu keşfettiler. Bu renkleri bir de Euphoria’da deneyelim dediler. Gençler vardı, uyuşturucu vardı, subjektif renkleri vardı ve arkalarında rakipsiz HBO duruyordu. Merch ürün çıkarma sevdasından vazgeçmediler ve tutan her işlerinde koleksiyoncu tayfayı kullandılar. 

 

Eninde sonunda A24 hayvan gibi büyüdü ve yazının başında örnek verdiğimiz şirketlerden fazla film üretmeye başladı. 2022’de 20 film yaptılar, o sene Paramount 18, Focus Features 14 film yapmıştı. Bu yüzden artık berbat filmler de çıkarmaya başladılar, kaçınılmaz olarak. Kötü filmlerini ise direkt saklamaya başladılar. Eleştirmenler tarafından beğenilmez veya yeterince hype yakalamazsa filmi Apple TV gibi platformlara satıp özel gösterim düzenlemiyorlar. Anlayacağınız, A24’da kötü bir film üvey evlat muamelesi görüyor. 

 

The Adderall Diaries, The Kill Team, Revenge of the Green Dragons… Muhtemelen bu A24 filmlerini asla duymadınız. Çünkü iyi filmlerine yaptıkları iyi marketing bu kusurlarını örtbas ediyor. Sonuç olarak bir A24 filmine gidecekseniz garanti iyi çıkar diyemeyiz. Fakat garanti verdiklerimiz şunlar olacaktır: standardın dışında, garip, daha önce görülmemiş bir vizyon ve kadrajlar. 

 

Bu arada A24 ne demek? Gizemli geliyor değil mi? Hiçbir anlamı yok bu ismin. Prodüksiyon şirketinin başındaki Daniel Katz, İtalya’nın dışındaki A24 otoyolunu görüp ismi havalı bulmuş. Bu isim de şirket gibi gizemli ve garip. En önemlisi, havalı.