film ve dizileri bile hızlandırarak izlemek: muhtemel sebepleri

film ve dizileri bile hızlandırarak izlemek: muhtemel sebepleri


yedinci sanata tiktok etkisi


Bazı insanlar filmleri daha yüksek hızlarda izlemeyi tercih ediyor. Çünkü… Verimlilik mi? Dikkat sürelerinin azalması mı? Film yönetmenlerine karşı derin bir nefret mi? 

 

Bu yeni izleme alışkanlığını küçümsemeli miyiz? Dürüst olmak gerekirse, bunun olacağını tahmin etmeliydik. YouTube ve Netflix farklı hızlarda izleme seçeneği sunuyor, normalden 2 kata kadar farklı aralıklara izin veriyor. Hepimiz eğitim amaçlı YouTube videolarını ve üniversite derslerini hızlı izleyen insanlar tanıyoruz, o kişileriz, yavaş konuşulan podcast’leri, sohbet videolarını hızlandırıyoruz. 

 

Mümkün olduğunca çok ve hızlı tüketmenin bir erdem olarak görüldüğü çağımızda, insanların olabildiğince çok bilgiyi içlerine tıkıştırmaya çalışmaları şaşırtıcı olmamalı. Peki neden sanatı da bilgi gibi tüketmeyelim? Zaten artık her şey içerik, değil mi?

 

Goodreads, Letterboxd ve eski neoliberal rekabet, insanların kitap “toplamlarını” ve “hedeflerini” uçak milleri gibi kaydettiği bir kültür yaratırken, bu davranış kaçınılmazdı. Audible’a göre, kullanıcıların yaklaşık yüzde beşi sesli kitapları 1,5 kat veya daha yüksek hızda dinlemeyi denedi. Yani insanların filmleri iki kat hızla izlemesi bu çağda halen normalin dışı bir anlam ifade ediyor. Senaristin, yönetmenin, oyuncuların ya da ekibin hayal ettiği bu olmayabilir ama yine de filmi izlemiş sayılırsınız (en azından Letterboxd’a kaydedecek ve hakkında atılan tweetleri beğenecek kadar). Parasite’ın yönetmeni Bong Joon-ho’nun sözleriyle, “To me, that’s cinema!”

 

Neden?

 

Yazar ve sunucu Sonya Barlow VICE’a “Hızlı izleme yapılabildiğinden beri annemin filmleri hızlı izlediğini gördüm ve nedenini hep merak ettim” diyor. “Ama oturup yayın sitelerinde program izlemeye başladığımda, sebebini tamamen anladım.” Barlow’da DEHB var ve hızlı izlemenin ona bu yüzden cazip geldiğine inanıyor. Sıkılmasını ya da dikkatinin dağılmasını engelliyor. “Ben koşturmaya alışkınım” diyor ve ekliyor: “Bu yüzden televizyon izlerken ya da podcast dinlerken acele ettiğimden değil, daha çok işleri yavaşlatabilecek sessizliklerden ve aradaki uzun duraklamalardan kaçınıyorum.” “Bir yönetmenin temposunu ve prodüksiyonu hala takdir edebildiği konusunda ısrar ediyor, yani bu onlara bir saygısızlık değil, daha çok mecradan kopmadığımdan emin olmanın bir yolu.”

 

 

Bu bir ikilem.

 

Bir yandan, nöroderjik izleyicilerin neden farklı izleme yöntemleri isteyebileceğini ya da buna ihtiyaç duyabileceğini anlıyoruz, örneğin artık pek çok sinema otizm ya da duyu dostu gösterimlere ev sahipliği yapıyor. Eğer Barlow’un filmden kopmadan ya da yarıda kapatmadan filme odaklanmasına yardımcı oluyorsa, belki de hızlı izleme, filmleri nöroçeşitlilik rahatsızlıkları olan insanlar için daha erişilebilir ya da eğlenceli hale getirmenin bir başka yolu olarak görülmelidir. 

 

Ancak bu, sadece bir konuyu takip etmek veya bilgi toplamak istediğiniz durumlarda faydalı olsa da, belli bir noktada filmi gerçekten izlemediğimiz hissinden kurtulamıyoruz. Çünkü filmler olay örgüsünden çok daha fazlasıdır. Kasıtlı bir tempo, ritim ve üslupla yapılırlar. Diyaloglardaki her duraklamada ileri sararken bir yönetmenin temposunu gerçekten takdir edebilir misiniz? Tüm bunlar dikkat sürelerinin giderek azalmasını teşvik etmiyor mu?

 

VICE’a konuşan 28 yaşındaki Nicole Gray, “Altyazıları her zaman sevmişimdir, böylece bilgiyi daha hızlı işleyebiliyorum ve diyalog için ‘beklemek’ zorunda hissetmiyorum,” diyor. “Ama bunun dizinin kendisini çok yavaş hissetmeme yol açtığını fark ettim.” Artık televizyon ve filmleri genellikle 1,25x hatta 1,5x hızında izliyor. “Sosyal medyada çalıştığım için kısa biçimli, dikkat çekici içerik ihtiyacını çok iyi biliyorum” diyor. “Varsayılan olarak hızlı tempoda çalışan biriyim.”

 

TikTok ve Instagram Reel alışkanlıklarımız, sıkılmadan birkaç dakikadan daha uzun bir şey izleme yeteneğimizi aşındırıyor mu? Belki, ama Gray durumun böyle olmadığında ısrar ediyor. “Bunun yüzde 100 dikkat süresiyle ya da kısa biçimli içeriğin hatalı olduğu bir şeyle ilgili olduğuna inanmıyorum” diyor. “Çoğu zaman birden fazla işle uğraşıyorum ve eğitici bir şeyler izliyorum ve kısıtlı bir sürede öğrenmem gereken çok şey var. Bilgiyi hızlı bir şekilde işleyebiliyorum,” diye ekliyor: “Dolayısıyla, bir podcast için yaptığım gibi TV veya film için de öğrenme sürecini hızlandırmanın çok az dezavantajı var.”

 

Medya danışmanı ve reklamcı Tracy Lamourie de hızlı izleme alışkanlıkları konusunda benzer şeyler söylüyor. “Aksi takdirde çok meşgul oluyorum,” diyor. “Eğer 1,5 ya da 2 katına çıkmama izin veriyorsa, bunu yapıyorum.” Sadece birkaç istisnası var: “Ağır aksanlar varsa genellikle sadece 1,25x yapıyorum,” diyor ve “arkadaşlarımın yarattığı filmleri izlerken, içine ne girdiğini biliyorum ve izlenmesi gerektiği gibi izliyorum.” Geri kalan zamanlarda mümkün olduğunca hızlı izliyor.

 

Martin Scorcese’nin bundan ürperdiğini duyar gibiyiz ama Barlow gibi Lamourie de bunun basit bir kişisel tercih meselesi olduğunda ısrar ediyor. “Hızlı düşünüyorum ve hızlı konuşuyorum, dolayısıyla medyayı da hızlı tüketiyorum.”

 

Filmler, konuları kadar tarzları ve atmosferleri için de izlenecek ve keyif alınacak sanat eserleri midir? Yoksa daha araçsal, içinden bilgi çıkarılabilecek bir şey midir? 

 

“Bir filmin izlenmeye değer olup olmayacağını ilk on dakika içinde anlamanın bir yolunu buldum” diyen kurgu yazarı Henry Chebaane, “en az 40 yıldır çeşitli medyalar aracılığıyla ‘hikaye anlatıcılığı’ üzerine çalışıyor ve pratik yapıyor”. Onun için filmler genellikle birer çalışma nesnesi. Anlatı araçlarını ayırmak için onları izliyor, bu yüzden kendince bir sistem oluşturmuş. “İlk beş dakikada ve ondan sonraki beş dakikada ne olduğu, 80 dakika ya da daha uzun bir sürenin geri kalanında ne olacağını gösterir” diyor. “Eğer buna değecekse, yönetmenin aldığı estetik kararlara saygı duyarak sanatın beni hikayenin ve karakterlerin içine çekmesine izin veririm” diyor. Eğer on dakika içinde ikna olmamışsa, “fiyasko ile karşılaşacağımı bilirim.”

 

O zaman soru şu: Filmde kalmalı mı yoksa gitmeli mi? “Mesleki merakım nedeniyle genellikle kalırım, ama sonra filmi hızlıca izlerim, belirli aralıklarla durup tamamını izlemeye değmeyeceğine dair varsayımlarımı doğrularım” diyor.

 

Filmleri çift hızda veya 20 saniyelik aralıklarla ya da TikTok’ta kesitler halinde izlemek istiyorsak, bu da bir şeydir. N’apalım. 

 

Sonunda, belki de her şey sadece zevke bağlıdır. Chebaane’nin dediği gibi, “Yanılıyor olabilirim ve benim bok gördüğüm yerde bir başkası mücevher görüyor olabilir”. Ava DuVernay, Jane Campion, Sofia Coppola, Christopher Nolan, Ridley Scott ve James Cameron’ın filmlerini örnek göstererek, “On ila 20 kez, yavaş yavaş, her seferinde bir keyifli saniye izlediğim filmler var” diye ekliyor. “Buna ‘yavaş izleme’ de denebilir” diyor ve ekliyor: “Çünkü olay örgüsünü ve karakterleri öğrendikten sonra kendinizi sanatın ve zanaatın inceliklerine bırakabilirsiniz.”