yerli dizi ve film setlerimizde mevzunun perde arkası: yener yalçın

yerli dizi ve film setlerimizde mevzunun perde arkası: yener yalçın


7. sanat ve tiktok emekçisi sorularımızı cevapladı


Televizyonumuza renk geldiğinden, TRT’den başka kanallara zaplayabildiğimizden beri şekli şemali sürekli değişen bu kutularda dizi izliyoruz. Akşam 21.00’de başlayan bu rutinler zamanla Bihter Ziyagil’in mezar taşını evinde saklayan, Süleyman Çakır adlı kurgu karakter öldüğünde gerçek hayatta cenaze düzenleyen bir kitle yarattı. Bugünlere geldiğimizde filmlerimiz Anadolu’nun taşından toprağından sanat çıkarıp uluslararası ödül mıknatısı oluyor. Dizilerimiz ise Orta Doğu’da fenomenliğe oynuyor. Televizyondan bağımsız yayın platformları kervana katılan son deve olmuşken “Türk dizi filmciliği” kendi piyasasını yarattı. İşin arka planında hangi paradigmalar bu çarkı döndürüyor, öğrenmek lazım.

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var, bizim de dizi setlerimiz efendime söyleyeyim tuhaf çalışma saatleri, oyuncu kaprisleri, mobbing ve 3 saatlik bölüm süreleri olsun kendine has ve biricik. Oyuncular kendi yolunu çizerken set emekçileri haftalık dizi yetiştirme işinin gizli kahramanları. Bu insanlardan biri olan Yener Yalçın, TikTok platformunda uzunca bir süredir dizi setlerinde olan bitenden insanları haberdar ediyor. Soru-cevap üzerine giden bir içerik silsilesi var. Yıllardır kablolu, çanak anten prime time dizilerine kitlenmiş kitlenin de soruları bitmiyor. Bizim de aklımızda yer edinen sorular vardı. Türk yapımı dizi ve filmlerin kendini belli eden farkları nereden türemektedir? İşin arkasında ne yatmaktadır? Setlerde çıkan en kötü yemek nedir? Bütün bunların cevapları için Yener Bey’e ulaştık, kırmadı.

@yenyalcin

Replying to @senastayalive #kameraarkası #set #bts

♬ original sound – Yener Yalçın

Yener Bey selamlar, Playtuşu olarak severek takip ediyoruz. Açıkçası dizi setlerinde olan bitene ilgiden dolayı sorulmamış bir soru bulmak güç. Yine de aklımızda bir şeyler var. Öncelikle tam olarak ne iş yaptığınızı öğrenebilir miyiz?

Selamlar. Bir yıldan fazladır sosyal medyada kamera arkası içeriği paylaşıyorum ve sorulmayan soru kalmadı cidden. Ailemden, çevremden insanların ilgisini tahmin ediyordum ama sanırım biraz da böyle basitçe cevaplayacak birini bulunca her şeyi sordular. Bu işlere konserlerde rodilik yaparak başladım. Stüdyolarda tonmaisterlık, dizi setlerinde 10 yıl ses teknisyenliği yaptım. Son 5 yıldır reklam setlerindeyim. Neredeyse her projede yaptığım iş değişiyor. Editör, yönetmenlik, kurgu, dit, video assist, ses teknisyenliği… Elimden her iş gelir 😀 Ses ve görüntüyü kaydetmekten anlarım diyorum sorana.

Önce Hollywood dizi ve film yazarları, sonrasında da oyuncular greve girdi ve bildiğimiz kadarıyla halen devam ediyor. Avrupa ve ülkemizde set ekipleri kendi şartlarında topluca diretebiliyor mu? “Yerli dizi yersiz uzun” eylemlerinden sonra dizi süresi 2 katına çıktı. Neden Amerika gibi belli aralıklarla bir araya gelip inovatif grevlerde bulunulmuyor?

 ABD’deki senarist eyleminin talep listesini gözden geçirin imkanınız varsa. Yazarlar ve aktörlerler sendikası öncü.

Özet: Netflix gibi platformlarda olan yayınların telifinin düzenlenmesi. 90’larda sinemada yayınlanmak üzere bir film çektin. Yapımcı onu her sene başka platforma satıyor ama yazara veya oyuncuya giden kuruş yok. Sürdürülebilir olmayan taraflarına düzenleme istiyorlar ve kazanacaklar da. Ünlü stüdyolara kafa tutuyorlar. Bir tanesi bile kabul ettiğinde rekabet edilemeyecek kadar öne geçiyor. Grev müessesesinin nasıl çalıştığını izleyeceğiz beraber. Yazarlar çalışma alanlarının azlığından, ofisteki sandalye sayılarına kadar derinlere inmişler. Bizde önce senaristin geçen işten kalan ödemesini alması lazım. 

Set çalışanlarının hakkını araması konusunda dünyada çok ilginç eylemler var. Mesela Hobbit’in çekimleri sırasında Yeni Zelanda’daki çalışanlar, Hollywood veya Londra’daki meslektaşları ile aynı şartları istediler. Büyük stüdyoların üst düzey yetkilileri tarafından Yeni Zelanda hükümetine yapılan bir “üst-düzey ziyaret” sonrası “Hobbit Yasası” diye bilinecek olan ve set işçilerinin neredeyse tüm haklarına bloke koyan bir anlaşma imzalandı. Eylem ters tepti.

Bizim “Yerli Dizi Yersiz Uzun” eylemlerinde de 90 dakika olan dizi sürelerinin dünyadaki örnekleri gibi 45 dakikaya inmesini istiyorduk. O zaman ben setinde çalıştığım yapımcı ile sohbetimde “Eee dizi sürelerini 45 dakika yapsanız ne olacak? Haftada 2 bölüm çekerim?” gibi bir tez öne sürmüştü. Çünkü aslında o eylemin de altyapısı yoktu. Arz-talebin günlük izlendiği bir sektörde böyle romantik, serbest piyasa hükümlerinin ilk maddelerine ters ve kapitalizmin göbeğindeki bir ortamda neredeyse antikapitalist eylemler başarısız olmaya mahkum kalıyor. Aslında dizi sürelerinin uzunluğu TV’lerin, reklam satarken, atıyorum  “Sevgili X mobilya, senin reklamını ben Y dizisi gibi sadece iki kere göstermeyeceğim. Benim dizim 20.00’de başlıyor 00.00’da bitiyor, aynı paraya 10 kere göstereceğim” pazarlığından çıkıyor. Kanal yapımcıyı arıyor, uzun dizi istiyor ki daha çok reklam verebilirsin. Yapımcı, yönetmeni arıyor “Bu bölüm 178 dakika kaset istiyorlar, uzat biraz sahneleri” diyor. Yönetmen de oyuncuları alıp sahilde 5 dakika klip çekiyor veya kafede bakıştırıyor. Kafede çayı hazırlayan sanat asistanı eylem yapıyor diziler çok uzun diye.

Bir de bizden inovatif eylem istemeyin rica edeceğim. Olay Mesut Komiser kıyafeti giymiş birinin Taksim Meydanı’nda modern dans yapıp, dizi senaryolarını protesto etmesine kadar gider. Çok daha önemli sorunlar varken.

Türk filmlerinde kronik bir ses sorunu olduğunu düşünüyoruz. Diyaloglar zor anlaşılıyor. Bazı kelimeler yutulmuş gibi, altyazı ile ancak anlaşılabiliyor. Böyle bir problemin varlığına katılıyor musunuz? Sizce sebebi nedir?

Çok sebebi var.

1 – Mumbling acting dediğimiz oyuncuların iyice dip dibe girip mırıl mırıl konuşması. Bu gerçek hayatta çok karşımıza çıkan bir durum olmadığı için izlerken de anlamıyoruz.

2 – İçeriklerin cep telefonunda tüketilmesi. Yabancı içerikleri ya altyazılı ya da stüdyoda seslendirilmiş, rafine halde izleyince ya okuyorsun ya duyuyorsun. Ama iş Türk filmine geldi mi cep telefonundan duyamıyorsun.

3- Aslında özellikle ABD’deki işlerde dublaj oranı çok yüksektir. Game of Thrones’da bazı bölümlerde %70 dublaj yapıldığını okumuştum. Orada genelde sebep, aranan oyunculuk performansının post-prodüksiyonda şekillenmesi ama Türkiye’de neredeyse dünyanın en gürültülü şehirlerinden biri olan İstanbul’da, biz %100 sette kayıt kovalıyoruz ki o da bu kadar oluyor. Dublaj sesçinin başarısızlığı gibi görünüyor bizde. Kimse yandan geçen E-5’e bakmıyor. 

4- Türkiye’de kamera veya ışık gibi teknik, teknolojik malzemeler dünyadaki en son çıkan modeller. En iyi kameralar, en son çıkan ışıklar bizde. Fakat sinemalarda yayınlanan filmlerin ses malzemesinin en yenisi 15 yıllık ben şahsen biliyorum. Üstelik ses ekipman kiraları, çok daha pahalı olan ışık ve kamera ekipman kiralarına yakın ücretlerde. Ekipmanını yenileyemeyen, sektörde sesi gerekli yerlere taşıyamayan eski patronlarıma sormak lazım. Işıkçılar, kamera şirketleri yaptı. Sizin malzeme/kira oranı çok daha avantajlıyken neden olmadı da ben de sesi bırakmak zorunda kaldım sormak lazım. Benim biraz yumuşak karnım Türkiye’de ses, o yüzden gerildim biraz. Pardon.

Yerli içeriklerimizin sayısı dijital medyada artınca sektör adına umutlandık. Netflix sonrası özellikle ilk 5 sene belli bir seviyenin üstünde dizi ve filmler yapıldı. Fakat bugün baktığımızda dijital yapımların kalitesi televizyon dizilerine yaklaşmış durumda. Bir set çalışanı olarak bu kötü gidişatı nasıl yorumluyorsun?

Ben şahsen kötü bir gidişat görmüyorum. Dijital platformlar sektörü neredeyse ikiye katladı Türkiye’de. Çalışma koşulları da TV dizilerine göre çok çok iyi.  Yayınlanan içerikte kalite aramak bence biraz nahif kalıyor. Alıcısı yok. Defalarca denendi, izlenmiyor. İnsanlara zorla bizim kaliteli diye değerlendirdiğimiz işleri izletemeyiz. Bizim seyircimiz bunu seviyor arkadaşlar kabul edelim 😀  

Tuhaf derecede saplantılı ünlü oyuncu fanlarının setlerin yerini öğrenmek için para teklif ettiği oldu mu? Lokasyonları gizli tutmak için çaba harcıyor musunuz? En tuhaf ünlü fanı anın?

Yıllar yılar önce BEN 10 çekimleri vardı. AVM’lere gidiyoruz. Ufak bir yeşil ekran platform kuruyoruz, çocuklar çıkıyor, iki cümle “Ben BEN 10’im, X’e dönüşüyorum” diyor iniyor. Anadolu’nun bazı illerine de gittik. Etrafımızda bir kalabalık toplandı, bir izdiham oldu anlatamam. İzmir’de adamın biri koluma girdi, beni kenara çekip “şu benim çocuğu sırada öne çıkart allah aşkına gideceğiz gidemiyoruz yardımcı ol, şu kadar para vereyim, hemen koyayım cebine” demişti. O zaman benim 1 haftalık o projeden alacağım paradan fazlaydı. Almadım. İki gün sonra Ankara’da eski sevgilimin kardeşini platforma çıkartırken “keşke alsaydım” diyordum. Şimdi yine iyi ki almamışım diyorum.

Eskiden, gençlik dizilerinde çalışırken okulun bahçesinde, fiks mekanlarda yüzlerce fan toplanırdı. Yine Türkiye’nin en uzak illerinden Sakarya Fırat’taki karakola ziyarete gelirlerdi. Fanlar oyuncuların sosyal medyasından mekanı buluyor genelde. Bunu yaşayan ilk jenerasyon şu anda çoluk çocuk sahibi ve yorumlardan görüyorum ki çoğu pişman değil. Hayranlık, fanlık belki yıllardır şahit olduğum için olabilir bilmiyorum bana çok garip gelmiyor. Çoğu genç, çocuk. Benim lise arkadaşım da Ebru Gündeş evlendi diye ağlamıştı parkta bira içip.  

Son 5 yıldır reklamlarda olduğum için günlük çekimlerde adres bulup gelene şahit olmadım.  Ama atıyorum bir oyuncuyla reklamdayım. Reklam şirketi de günün başında “hadi ellere sağlık” diye oyuncunun ve ekibin etiketli olduğu bir story atmış. Bazen öyle oyuncularla çalışıyoruz ki, tüm ekip üyelerine, adam başı 2-3K takipçi geliyor Basra Körfezinden. Muhakkak aralarında para da teklif eden vardır.

Özellikle ana akım televizyon dizilerinde omuz plan, sadece surata odaklanan çekimlerden çok fazla var. Sence bu kadar fazla mimik izleme arzusunun bize özgü bir sebebi var mı?

Geyik şudur: Bizim seyirci iki gözü birden görmeyi sever ve karanlıktan hoşlanmaz. Seyirci iki gözü birden görmeden empati yapamıyormuş. Diziler bu kuralla çekilir. Gece, ormanda çekilen sahne “çok karanlık olmuş” diye kanaldan dönünce tekrar çektiğimizi biliyorum. Aslında bu kadar mimik ve yakın yüz planlarının olmasının en büyük sebebi sette çekecek başka da bir şeyin olmaması. Dizilerin büyük bölümü diyalog, aksiyon yok zaten. Gelip birbirleri ile konuşan insanlar. Bir geniş kurarsın tamam, kalan yakınlardan akar. Dünyanın en kolay çekimlerinden biri kamerayı kurup yakın resim çekmektir. Geniş demek ışık demek, mekan demek, aksiyon demek, mizansen demek -ki bizde yoktur- aksesuar demek hatta belki kalabalık demek. 

https://www.tiktok.com/@yenyalcin/video/7130155644430060801?lang=en

Dizi ve filmlerin Reels ve TikTok platformlarına video efektten geçmiş kesitlerinin sıklıkla düşmesi sektörü etkiledi mi/etkileyebilir mi? Maksimum 1 dakikalık sekansların sayısının artacağını düşünüyor musun?

Tüketilen içeriğin süresi da çok güncellendi yıllar içinde. 1 dakikalık klipler dönüyor. 5 saniyelik videolar var. Bazen uzun içerikler tekrar izlenmeye başlıyor. Tiktok’ta film izlemek diye bir şey var şimdi. Bazı hesaplar 90 dakikalık bir filmi 2-3 dakikalık bölümler halinde içinden 60 dakika 20-30 part video kurgulayıp koyuyor ve izlenmelerine inanamazsınız. En ağır 3 saatlik sanat filmlerini bile müzik altı 10 tane video ile anlatan hesaplar var. Seyirci hap gibi içerik istedikten sonra Nuri Bilge Ceylan filmlerinin en çarpıcı dakikalarını 10 part halinde hap haline getirecek biri bulunur. İçerik süreye göre yapılmıyor hala diziler filmler uzun. Ama her platform tüm içerikleri kendisine göre kurguluyor diyelim.  

Yediğin en iyi ve en öcülü set yemeği neydi?

Yediğim en iyi set yemeğini birden fazla kez yemişimdir. Çünkü bazı firmaların yemekleri hep iyi ve çoğu lüks restorandan daha lezzetli. 

Bir kere, Anadolu’nun ücra bir ilçesinde, bir sinema filminde, peynirli kapalı pide geldi. Catering diye de orda düğünlere, cenazelere yemek yapan bir teyze ile anlaşmışlar. Eski bir minibüsü var. Pidelerin içinde peynir yok diye ekip yemedi. Teyzeye de ödeme yapmamış tabii ki yapımcı. Teyze ağladı sette ekip yemeyip isyan edince. “Para mı veriyonuz? Param kalmadı napim, az koydum erimiş” dedi. 

“Dream Team” dizi kadron nasıl olurdu?

En ne istediğini bilen yönetmen, en pratik ve tutarlı görüntü yönetmeni, en disiplinli başrol, en yardımsever ekip, en bonkör yapımcı.

https://www.tiktok.com/@yenyalcin/video/7246087356632059142?lang=en