Konser sezonu neredeyse başladı ve hala yeni isimler açıklanacak gibi duyuluyor. Bu bolluk, şeker dükkanına giren çocuk misali müzikseverlerin bayılana ya da ekonomik olarak sınırlarını aşana kadar bilet aldığı ya da normalde pas geçmeyeceği grupları pas geçmesine neden olan bir sarmala dönüştü. Bir yandan da Placebo, Scorpions’ın ikinci akşamı ve şehir festivalleri gibi birkaç örneği kenarda tutacak olursak tüm konserler hafta içi günlerine dağılmış halde. Özellikle Megadeth, Massive Attack ve Judas Priest gibi Türkiye’de geniş hayran kitlesi olan grupların biteyazan biletlerini görünce akla “konserler iyi hoş da neden hafta içi oluyor?” isyanı geliyor.
Bu isyana kulak vermemek mümkün değil. Çünkü, bu konserlere giden kitlenin neredeyse tamamını oluşturan çalışan insanların hafta içi bir konsere gitmesi demek, sadece o günü değil, sonraki gününü de konsere göre planlaması gerekliliğini doğuruyor. Hele ki uzun yıllardır sık aralıkla büyük konser izleme şansı olmamış İstanbul gibi lokasyonlarda yaşayan müzikseverlerin açlığı da bir başka oluyor. Buna eklenen trafik, otopark gibi konu başlıkları da düşününce, temelde, eğlenmek için gidilen bir etkinlik aynı zamanda kendi içinde bir stres kaynağına dönüşüyor. O yüzden isyan edenlere haklı dememek asıl haksızlık. Gelgelelim organizatörler de haklı… Neden mi?
Dolar kurunun son halini ekonomistlerin bile bakmadan söylemekte güçlük çektiği günlerde Türkiye’ye yurt dışından bir ismi, hele ki büyük ölçekli birini getirmek tahmin ettiğimizden çok daha zorlayıcı. Bir de sanatçıların haklı olarak geldikleri ülkenin ekonomisinin ne durumda olduğunu bilip organizatörlere ılımlı davranması gerekmiyor. Elbette önceki gelişlerinden iyi intiba bırakıldığı için öyle yaklaşan isimler de vardır. Ancak genel olarak bunun yaşanmasını beklemek profesyonel hayattan bi’ haber olmayı gerektirir… Böylelikle bu yaz izleyeceğimiz grupların çoğuna karşı organizatörlerin masaya güçlü oturmadığını düşünebiliriz.
Peki, bu kadar dezavantajlı durumlardan nasıl avantaj devşirip konserleri gerçekleştirebilir hale getirmek mümkün oluyor? İstanbul’un yurt dışından gelen, hele ki coğrafyanın kültürüne hakim olmayan çoğu insan için mistik bir havası var. Böylelikle ilk kancayı şehirden atmak mümkün kılınıyor. İkinci aşamaysa İstanbul’un harika bir durak olması. Avrupa’nın doğusuna turnesini uzatan herhangi bir sanatçı olduğu an İstanbul ihtimali masada beliriyor olsa gerek. Çünkü Yunanistan, Romanya, Bulgaristan gibi Avrupa Birliği ülkelerle yakınlığımız, iki tanesiyle sınır komşusu olmamız konserin bir ülkeden diğerine taşınmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca bahsi geçen ülkelerin Türkiye’de olmayan vizesiz sınır kapısı geçme olanağı, turnelerin uzamasına olanak sağlıyor. Biz de bu avantajı kullanıyoruz. Ancak yine de öncelik oluyor muyuz diye düşünürsek kesin bir cevap vermek güç. Megadeth’in 12 Haziran Çarşamba günü vereceği konser örneği üzerinden ilerleyelim.
Megadeth de tıpkı yukarda söylediğimiz gibi civarımızdaki Bükreş, Atina ve Sofya’ya gidecek. Ayrıca Romanya’nın sınır komşusu olan Macaristan’da verecekleri konserin 9 Haziran’a yani pazar gününe denk geliyor. Macaristan, Avrupa’nın doğusunda olarak tanımlansa da Avusturya’yla sınır olması ve her yere çok kısa sürelerde ulaşılabilen konum olması sebebiyle turnelerde “şu gün bizde konser verin” deme avantajı olan ülkelerden. Onlar da bu avantajlarını pazar günüyle kullanmış. Macaristan’dan sonraki konseri hemen sonraki gün Bükreş’te verecek olan Megadeth, oradan iki gün sonra da bize geliyor. Bir başka deyişle turnenin bu kısmının orta noktasına ulaşıyor. Böyle bir durum oluşunca da İstanbul, gruba gün vermektense uygun olduğu güne uyum sağlama durumunu kabulleniyor. İstanbul’dan 2 gün sonra yani cuma günü Atina’ya ulaştıktan 1 gün sonra da Sofya’ya gidecek Megadeth, kıtanın bizim yakasıyla işini tamamlamış oluyor. Bir nevi döngü sona eriyor. Ardından da İtalya’ya gidip Avrupa’nın alışılagelmiş konser topraklarında turnesine devam edecek.
Megadeth üzerinden bu örneği vermemizin sebebi şuydu; biletleri çıktığı an biten ve Türkiye standartlarında pahalı bile sayılabilecek bir konserin aslında turneyi genişletebilmek için ulaşım kaynaklı harika bir durak olmasıydı. Megadeth’in 2023 yılında ABD’de çıktığı turnedeki biletlerin en ucuzunun 100 Dolar’dan başladığını biliyor muydunuz? Hatta bu yüzden hayranları tepki göstermiş, Dave Mustaine’den “abi valla bize gelişi bu kadar” minvalinde bir cevap gelmişti… Peki, bizde ne kadardı biletler? 44’le 86 dolar arasında bir çizgideydi. Massive Attack, Judas Priest, Fontaines D.C. ya da bu yaz gerçekleşecek herhangi bir hafta içi konserine bakarsanız hemen hemen aynı durumla karşılaşacaksınız. Dövizle alınca makul meblağlara denk gelen bilet fiyatları ve önüne arkasına mutlaka bir iki yakın lokasyonda eklenmiş konser… O yüzden Türkiye’ye gelebilecek olası isimleri incelerken her zaman yakın coğrafyadaki konserleri incelemek iyi bir yaklaşım olarak not edilmeli.
Elbette, sadece bu yüzden diyemeyiz. Ancak süreci kolaylaştırdığı ve bu yaz yaşamaya hazırlandığımız konser bolluğunun altındaki önemli etkenlerden biri. Hafta içi konser olur mu? Olmamasını çoğu müziksever tercih etse de deneyim yaşayabilmemiz ve yaşadığımızı hissedebilmemiz için taviz vermemiz gereken konulardan biri de bu. Yıllarca her yıl birkaç konser, hatta normalde gitmeyi düşünmediğimiz halde “neyse gidelim bari” dedikten sonra derdimiz bu olsun…