ICE ON THE DUNE

ICE ON THE DUNE


Empire Of The Sun


Banu Alkan, Güner Ümit ve Güner Ümit’in bıyıkları hep beraber diskoya giderler. Başına neler geleceğinden habersiz olan saf sarışın kızımız Banu, kendini müziğin ritmine kaptırır, raks eder dans eder… Bu sırada filmi izleyen Aysel (48) şarkıyı çok sevip Shazamladığında; “Empire of the Sun – Celebrate” olduğunu görür, “Ne değişik bir insanım ben ya” diye fütursuzca gururlanır. İçinde bulunduğu yeni dünya düzeninde, kendini övmek, narsistik semptomlar are the new normaldir.

Diskoda bolca milli içkimiz olan ayran içen Banu, ertesi günün sabahında yanında kocaman bir bıyıkla uyanır. Çaresizce ağlar ve dansçı arkadaşı olan şöyle-böyle Yaşar’ın çağrı cihazına binlerce mesaj bırakır.  Bu sırada Yaşar yeni kursiyerlerine en sevdiği dans figürlerini EOTS- Alive eşliğinde göstermektedir.

Tüm bunlar tabii ki biraz paralel evrende yaşanmaktadır.

İçinde bulunduğumuz gerçeklikte ise, satılmış ana akım medya gelişmeleri ne kadar yukarıdaki gibi aktarıyor olabilse de, biz gerçeklerden bahsetmek istiyoruz.

Bütün Facebook arkadaşlarınızın kimsenin bilmediğini sanarak paylaştığında, klout rakamlarınızı hoplatan şekilli grup Empire of the Sun sonunda yeni albümüyle huzurlarımızda. 2009’daki başarısının ardından, yeni albüm için beklentiler roketti ve 14 Haziran roket atım günüydü…

Yeni albüm için genel bir tanımlama yapacak olursak, elinizde tuttuğunuz veya Rus Blogları’ndan indirdiğiniz uzunaçalar adeta bir ‘dejavu’ gibi… “Hatta kaymak gibi” bile demek isterdik ama kaymak değil. Biraz bozulmuş krem şanti gibi bir albüm…

“Fütüristik electro-pop yapalım, böyle abstract, belli bellirsiz, psychedelic, electro gibi, indie ezgilerden olsun (kesin tutar), bir şeyler anlatıyor gibi  yapalım ama kimse anlamasın, dandik parçaya iyi video’yla terbiyeler yollarız” diye yola çıkan grubun özgünlüğünü kaybettiğini hissediyor, acil şifalar diliyoruz.

Açılış şarkısı Lux, rahatça 80’ler Spielberg filmlerinde kullanılabilecek nitelikte.  Çıkış parçaları Alive’dan ziyade DNA, Awakening veya Keep A Source parçalarını her zaman olduğu gibi görsel bir şölen olarak çekecekleri video’yla şenlendirirlerse gol olur.

Geri kalan Ice On The Dune, Surround Sound veya Old Flavours gibi şarkıları fazlasıyla Pet Shop Boys, Donna Summer, Bee Gees, The Scissor Sisters veya (haşa) Daft Punk’tan esinlenip bir cacığa benzetemediklerini de üzülerek belirtmek isteriz. Sorsanız belki “Abi ne yapayım, 7 tane nota var” diyecekler, e onlar da haklı… Değil.

Kendilerini 28. Yüzyıl şaman büyücüleri olarak tanımlayan Avustralyalı grubun, spiritüel zenginliklerini anlıyoruz. “Enlightenment” yani ayndınlanma çağına bol göndermeli albümlerinin çıkış tarihinin ise Satürn ile Uranüs’ün bolca hırpalandığı bir döngüye denk gelmesini talihsizlik olarak karşılıyoruz. Belki Susan Miller okusalar bu hatalara çaylak gibi düşmezlerdi.

Biz yine de Merkür gerilemesi öncesi çıkan albümlerin arasında kaybolup gitmemeleri için dua ediyor, reiki yolluyor olacağız. (Cacık olmaz)