Asıl adı Vernor Winfield McBriare Smith IV olan ama kendisi bile bu adı söylemeye üşendiğinden ona Mac DeMarco dememizi isteyen dünyanın en kafası karışık adamlarından birinin son albümü, 2014 baharını getiren ilk albümlerden biri. Diskografisine 2 yılda 3 albüm sığdıran DeMarco’nun son albümü Salad Days’in hala üzeri tütüyor. Salad Days, Captured Tracks etiketiyle 1 Nisan’da müzik raflarında yerini aldı. Güzel kokulu kavun tadındaki albüm, Pazartesi’ye iş olmayan sıcacık bir Pazar akşamüstüsünde dinlenmelik en güzel albümlerden biri olmaya aday.
Blue-Wave ve slacker rock arası salıncağa binen, arada da üstünü başını indie’nin tozuna dumanına süren multi-enstrümantalist DeMarco da, isimlerini saymaktan çene kaslarımızı gevşeteceğimiz milyon tane müzisyen gibi, büyüyünce müzikten başka bir şey yapmayacağı belli olan tiplerden. Anneannesinin opera sanatçısı olması DeMarco’yu müziğe yönelten en büyük nedenlerden.
“Zaten çocukluğundan beri bu çocuk bir garip, bundan bir şey olmaz.” diyen annesine de en güzel cevabı 14 yaşında müziğe başlayarak veriyor DeMarco. Lise yıllarında müzik işini daha bir ciddiye alıp, hamburger yiyip şişmanlayan kız arkadaşlarıyla dalga geçmek için kurduğu The Meat Cleavers, The Sound of Love ve Outdoor Miners isimli gruplarla sahnelerde boy gösteren DeMarco, daha o dönemlerden kendini sahnelere alıştırmaya başlıyor.
Fakat gün geliyor, deliliği başına vuruyor ve liseyi bitirdikten sonra ata toprakları hasretiyle Vancouver’a tek yön bilet alıyor. 2008 yılı sonlarında müziğe bir süre ara veriyor ve kendini psychedelic video alemine bırakıyor. O zamanlar kendisini Makeout Videotape diye tanıtan DeMarco, birkaç zaman sonra tekrar gitarına elini sürüyor ve el emeği göz nuru ilk projesi Heat Wave’i 2009 yılında yayınlıyor. Bizim onunla tanışmamızı sağlayacak ve okyanusları aşacak asıl hikaye ise DeMarco’nun 2011 yılında Montreal’e taşınmasıyla başlıyor. İlk EP’si Rock and Roll Nightclub’ı 2012 başlarında çıkarıyor. Sonraki yıl içerisinde ikinci albümü 2 ile hız kazanan müzik kariyerini ise 2014 baharında çıkardığı son albümü Salad Days ile tadından yenmez hale getiriyor.
Shuggie Otis, Steely Dan, Weezer, ve Jonathan Richman esintilerini hissedebileceğimiz bu albümün ne tarzda olduğunu soranlara “jizz-jazz” diyen DeMarco’nun kafası hala karışığa benziyor. 3 senedir birlikte olduğu kız arkadaşı Kiera’yla Haziran 2013’ten beri oturdukları Bushwick Brooklyn’deki duman altı dairede Salad Days’i kaydeden DeMarco’nun son albümü ardından söyledikleri de, 23 yaşında biri için oldukça can sıkıcı: ” Şimdi kendimi büyümüş ve yıkık dökük görüyorum. Her seferinde ulaşmam gereken bir plato daha var gibi hisserdim ama bu sefer bir sonraki adımı göremiyorum.”
Kimi kallavi müzik yazarları tarafından sıkıcı ve monoton diye tanımlanan, kiminin ise Harry Nilsson 2010’larda yaşasaydı böyle şarkı yapardı herhalde dediği şarkıların topladığı Mac DeMarco albümü, müzik yazarlarının ortak bir kanaate varamadığı albümlerden biri. Kafası karışık bir müzisyen de galiba en çok müzik yazarlarının kafasını karıştırmak isterdi. 23 yaşındaki ay gözlü indie çocuk DeMarco’nun tüm parçaların sözleri ve bestesi kendine ait olan albüm çıkmadan yaptığı tanıtım videosunu hatırlatalım.
Her cümlesinin arasında öksüren DeMarco’nun albüme adını veren, albümün de ilk sırasında olan parça Salad Days ile girişi yapıyoruz.
Albümden yayınlanan ilk single “Passing Out Pieces”, bize biraz Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band zamanı Beatles esintisi taşıyor gibi geldi. Ringo Starr’ı anımsayın, ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız.
Albüm raflara gelmeden hemen önce yayınlanan ikinci single ise, eğer size bir gün Mac DeMarco’yu tek bir şarkıyla anlat bana derseler, açacağınız ilk şarkı olabilecek nitelikle. Çünkü “Brother”da, DeMarco imzası diyebileceğimiz enfes gitar tonunu ve melankoliyi damarlarınıza kadar hissedebilirsiniz. Hatta ve hatta bu parçayı dinlerken, lise yıllarınızı özleyeceğiniz 90’ların güzel collage rock furyasından pay bile çıkarabilirsiniz.
Sahneye çıktığında hala 16 yaşındayken 20 Kanada Doları’na aldığı gitarını kullanıyor. Glastonbury’den Lollapalooza’ya kadar festivallerin peygamberi diyebileceğimiz en prestijli festivallerde çalacak olan Mac DeMarco ve grubu bakalım bu yaz sahnede hangi aylaklığın peşinden koşacak, ne gibi egzantirikliklerle dinleyicisiyle buluşacak?